Tarihçesine bakıldığında musevileri nazilerden korumak için işlevsel olarak yapılan burun ameliyatları bugünlere gelene kadar bir çok süreç geçirmiştir. Türkiye’ye gelişi ise 1960’lı yıllara dayanır; oran ve uyumdan uzakta tek amacı güzel ve küçük buruna sahip olmakla şartlı olan bu döneme örnek olarak yeşilçam kuşağını örnek gösterebiliriz.
2000’li yılların başlarında kullanılmaya başlayan açık rinoplasti tekniği ile kişi odaklı, arzu edilen burun şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu doğrultuda gelişen süreç doğal görünümlü ve estetik olduğu fark edilmeyen burun tasarımı, memnuniyet ve talepleri beraberinde getiriyor.
Yüzde estetiğin temel taşı, belirleyicisi olan burun; yüzün diğer organlarına ve tamamına oranı yüz güzelliğinde önemli yer tutar. Altın oranlara bakıldığında alın, burun, çene üçgenindeki bölgenin yaklaşık 1/3 oranında birbirine yakın dengede olmasına dikkat edilir.
Kulak ile burun, aynı paralel eksende ve yaklaşık uzunlukları birbirine yakın olmalıdır; burnun eni, iki burun kanadı arasındaki mesafeden fazla olmamalı, burun sırtı, kaş kavisi ile uyum içinde paralel olmalıdır. Bu oranları sağlamak için burun küçültülebilir, büyültülebilir, ucu kaldırılıp indirilebilir veya burun uzatılıp kısaltılabilir.
Günümüzde artık tüm dünyanın kabul ettiği yapısal burun estetiği yaklaşımı doğrultusunda operasyonlar yapılıyor. Bu yaklaşım; hem estetik hem de fonksiyonel açıdan bütünlük ve uzun vadede başarılı sonuçlar elde edilmesi esasına dayanıyor.